ÖLÜM

ÖLÜM NEDİR?

Ölüm yokluk değil, hiçlik değil, bitiş değil, bir ebedi uyku değil; bilakis bir var oluştur. Aynen bir tohum gibi; yerin altına girer fakat vakt-i merhunu gelince, bir sünbül olarak arz-ı didar eder.Yine o, bir hiç hükmünde olan dünyadan her şey olan Allah’a yürüyüştür. O, bir başlangıçtır. Esas ve ebedi hayatın başlangıcı. Ve o bir uyanıştır. Hazreti Ali Efendimiz’in ifadesiyle, bu dünya bir rüyadır. İnsanlar ölünce uyanırlar.

O bir vuslattır; aşığın Maşuk’a, dostun Dost’a vuslatı. Sahabeden Huzeyfe el Yemanî, son demlerini yaşarken şöyle diyordu: “Dost aniden geldi, dostun gelişine pişman olan asla iflah olmaz.”

Ölüm yıllardır süren vatan hasretinin bitişidir. Zira, inanan bir insanın ana vatanı cennettir. Oraya göre bu dünya ise bir zindandan ibarettir. Hadiste, dünyanın mü’min için bir zindan olduğu ifade edilir.

Ölüm, bir istirahate çekiliştir. Zira insan yıllarca bu dünyanın yükünü çekmekle yorulmuştur. Ölümle o yükü sırtından atar ve rahatlar.

Hadisin ifadesiyle; “Mü’minin armağanı ölümdür.” Zira, bu dünya cennete kıyasla bir zindan gibidir. Ölen bu zindandan kurtularak en büyük hediyeyi kazanmış olur. Ölüm bize bayram sevinci,

Yolda bulunmuş inci.

Ölüm, bu dünyadan öbür dünyaya atılan bir adımdır. Niceleri vardır ki, “ah ne olur, bir adım atsam ve sanki şu evin bir odasından diğer odasına geçer gibi öbür tarafa geçiversem” diyerek ölümü çok rahat karşılamışlardır. Fakat nice çok okumuş, çok görmüş insanlar da vardır ki, ölüm karşısındaki ürpertilerini yenememişlerdir.

Ölüm, hadisin ifadesiyle bir nasihatçidir. İmam Gazali, iki vaiz vardır der. Biri vicdan, diğeri ölüm.

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK:

“Her nefis ölümü tatmaktadır, tadacaktır. Sonra hepiniz O’na döndürüleceksiniz.” (Ayet)

“Uyku ölümün küçük kardeşidir.”(Hadis)

Uykuyla insan ölümü tadar. Sonbahar bir ölüm gösterisidir. Vücudundaki hücrelerin her altı ayda bir değişmesiyle insan, senede iki defa ölümü tatmış olur.

“İnsanların hesap günleri yaklaştı. Böyleyken onlar hala gaflet içindeler. Ölümü düşünmekten nasıl da yüz çeviriyorlar!”(Enbiya, 1)

“De ki, kendisinden kaçtığınız ölüm bir gün mutlaka karşınıza çıkacaktır. Sonra görülen görülmeyen her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O siz yaptığınız her şeyi teker teker haber verecektir.” (Cuma, 8)

Hadis:Eksirû zikra hâdimil lezzât: “Bütün lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikredin.”

Hadis: “Ölümü çokca anın. Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz.”

Rivayete göre Hazreti Ömer, kendisine ölümü hatırlatacak bir adam tutmuştu. Sonra saçları ağarmaya başlayınca adama gerek kalmadığını söyledi ve bıraktı.

Bir kadın Hazreti Aişe Validemiz’e gelerek kalbim çok katı, ne yapayım der. Validemiz de ona ölümü hatırlamasını tavsiye eder. Kadın denileni yapar ve gelir Validemiz’e teşekkür eder.

Ömer b. Abdülaziz, her gece bir sohbet grubu toplar, onların ölümden bahsetmelerini sağlardı.Ölümden bahsedilince hepsi de hüngür hüngür ağlardı.

Ömer b. Abdülaziz der ki; “Sıkıntılı bir hayat yaşayan ölümü hatırlasa teselli bulur, rahat bir hayata sahipse, dünya sevgisinden kurtulur.”

Hadis: El Keyyisü men dâne nefsehû ve amile lima ba’del mevt: “akıllı kimse kendini Allah karşısında küçük gören ve ölümden sonrası için çalışandır.”

Hasan Basri Hazretleri der ki; “Ne kadar büyük ve akıllı insan tanıdıysam, hepsini de ölümle içli dışlı gördüm.”

Hadis: “Allah’a kavuşmak istemeyene Allah da kavuşmak istemez.”

O’nunla büyük randevu, yani O’na kavuşma vesilesi ölümdür. Ölümü hatırlamayanı Allah da hatırlamaz. Ölüm istenmez ama hatırlanmalıdır.

ÖLÜMÜ HATIRLAMADA METOD

Ölümü hatırlamada en etkili metod, insanın kendi akranının ölümünü düşünmesidir. Daha dün beraber gezip oynadığı, beraber çalıştığı, yol arkadaşlığı yaptığı, küçüklüğünü beraber yaşadığı, aynı okulu, aynı mahalleyi paylaştığı arkadaşının şimdi ölmüş olması insanda derin izler bırakır. Hem dünyadan soğutur, hem de öbür tarafa bir özlem oluşturur, arzu uyandırır.

Bir diğer mesele, meşhurların, zenginlerin ölümünü düşünmektir. Daha dün yanından geçilmeyen, herkesin imrendiği bir konumda bulunan, şöhretinin zirvesinde yaşayan insanlar, bugün toprak altındalar. Nasıl yaşamışlarsa öyle muamele görmekteler. Bunu düşünen insan, nefsinin iştahla istediği şöhretten de, mal mülk sevgisinden de soğur ve bunların doğuracağı akıbetten kurtulur.

Ölümü hatırlamada bir diğer yol, kabir ve hastane ve yaşlı insanları ziyarettir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de kabir ziyaretini ölümü hatırlattığından dolayı tavsiye eder.

Bir diğer metod, ölümü hatırlatan kitaplar okumak, vaazlar dinlemek.

Başvurulacak diğer bir metod da, görüldüğünde Allah’ı hatırlatan, nasihatçi bir arkadaş edinmek.

ÖLÜMÜ UNUTTURAN SEBEPLERDEN BİRİ: UZUN EMEL

İnsan, uzun emellerle ölümü unutur. Yarının hesabını yaptığı gibi elli yıl sonrasının da hesabını yapar. Bunu yaparken de sırf dünya için yapar. Allah, yeteri kadar rızkı garanti etmişken o, çoluk çocuğuna ne bırakacağını düşünür. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışır. Zamanla ölümü istemez hale gelir. Hatta keşke şu kadar sene yaşasam der, ömrüne ömür katılmasını ister.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a der ki: “Sabaha çıktığında akşamı bekleme, akşam olduğunda da sabahtan dem vurma. Hayatından ölümün için, sağlığından da hasta zamanların için bir şeyler ayır. Yarın isminin ne olacağını bilemezsin.”

Bir defasında da Hazreti Ali’ye (ra) der ki: “Hakkınızda iki şeyden endişeleniyorum. Nefsin hevasına uymanız ve uzun emellere saplanmanız.”

Hadis: “Yaşlandıkça, iki şey devam eder: Hırs, uzun emel.

Efendimiz, bir dikdörtgen çizerek ortasına müstakil bir çizgi çeker. O müstakil çizgiden dikdörtgenin kenarlarına doğru bağlantılar kurar. Sonra da dikdörtgenin dışına müstakil bir çizgi çizerek sorar: Bunlar nedir biliyor musunuz? (Dikdörtgenin içindeki) şu çizgi insanın hayatıdır. Şu (dikdörtgen), insanın ecelidir. Çekilen hatlar ise, insanı hayatında rahatsız eden ısıran olaylardır. Biri ısırmazsa diğeri ısırır. Dışardaki çizgi ise insanın emelleridir.

Allah Resulü bir gün ashabını ikaz ederek; “Yiyemeyeceğiniz şeyler biriktiriyor, içinde oturamayacağınız binalar yapıyor, ulaşamayacağınız şeyleri düşlüyorsunuz.” buyurur.

ÖLÜMÜ HATIRLAMANIN FAYDALARI

Ölümü hatırlamak insanı salih amel işlemeye, ibadet yapmaya zorlar, zorlamalı. Hazreti Ömer der ki; “Her işte teenni (sırasıyla, sabırla, aheste aheste yapmak) iyidir. Fakat, Ahiret işinde acele edin!”

Hasan Basri bir vaazında şöyle diyordu: “ Acele edin! Acele edin! Bu hayat nefeslerden ibarettir.” Sonra da Meryem 84. Ayeti okuyordu: “ Biz ancak onların günlerini ve nefeslerini sayıyoruz.”

Ölüm insanı hayattan koparmaz, koparmamalı. Bilakis, daha da çalışmaya zorlar. Her işinde Ahiretini kazanması için insanı teyakkuzda tutar. Çünkü insan ne yaparsa yapsın, hesap vereceği endişesiyle yaşar.

Ancak insanı hayatın içinde ve dinamik tutacak ölümü hatırlama şekli, Bediüzzaman Hazretlerinin dediği şekilde olmalı. Yani, şu an öldüm, şimdi yıkanıyorum, şimdi kabire konuyorum.. şeklinde değil de, “ben bir faniyim ve er geç öleceğim. Ufukta, beni her şeyden koparacak bir ölüm görünüyor. o geldiğinde alakadar olduğum her şeyden alakamı kesip gideceğim. Ben şimdi adım adım ona doğru ilerliyorum. O ölüm ya ayağımın altında veya az ilerde her an beni bekliyor..”şeklinde olmalı.

Efendimiz buyuruyorlar ki; “Sabah akşam düşman orduları üzerinize gelecekmiş gibi ölüme hazır olun!” şimdi böyle bir ruh haline sahip insan hiç boş durur mu?

Özellikle gençler açısından düşünüldüğünde mesele daha bir ehemmiyet kazanır. Zira, dünya nüfusunun önemli bir bölümünü onlar oluşturdukları gibi, dünyanın önemli bir iş bölümü de onlar üzerinde yürür. Ölümü hatırlayan genç, işine daha iyi konsantire olur, daha verimli çalışır. Haksızlıklardan, yolsuzluklardan uzak bulunur. Serkeşlik yaparak kimsenin hakkına tecavüz etmez.

İhtiyarlar ölümü hatırlamakla rahatlar. Çünkü, onlar için artık hayat şartları ağırlaşmıştır. Bir an önce bu yükten kurtulmak isterler.

Hastalar, musibetzede ve yaralılar, ölümü hatırlamakla, ne kadar acı çekseler de bu acının bir gün mutlaka ölümle sona ereceğini bilirler ve yâ sabır der dayanırlar.

Çocuklara mutlaka ölümün arka yüzü anlatılmalı. Bediüzzaman Hazretleri, ne güzel konuşturur çocuğu; “bir yakını ölen ve ölümün hakikatini kendine göre bilen çocuk der ki, o öldü ama şimdi cennetin bir kuşu oldu. Biz de yakında ona kavuşacağız.”

SON DEMLERİNİ YAŞAYAN İNSANIN SERGİLEYECEĞİ TAVIRLAR

Ölüm acısı çok şiddetli olmalı ki, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ediyordu. “Allahım, ölüm sancısını bana kolaylaştır.”

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem vefat ederken yanında bir maşraba su vardı. Zaman zaman elini suya daldırır, çıkarıp yüzüne sürer ve “Allahım, bana ölüm sancılarını hafiflet” diye dua ederdi. Kızı Fatıma, “Canım babacığım nedir bu sıkıntı?”deyince, “Üzülme kızım, bundan sonra babana sıkıntı yok” buyurmuştu.

Efendimiz, “Kul ölüm belası ve ölüm sancıları arasında kıvranıp dururken mafsalları birbirini selamlayarak, “Allah selamet versin, kıyamete kadar birbirimizden ayrılıyoruz!” derler.

Yine Efendimiz buyururlar ; “Melek mü’minin ruhunu öyle kolay alır ki, sanki pamuğu çeker gibi. Kafirin ruhunu da öyle sarsarak alır ki, sanki dikenden yün çeker gibi.”

Rivayete göre, Hazreti İbrahim, vefat ettiğinde Allah O’na sorar, “Ölümü nasıl algıladın?” Der ki, “Ölümü ıslak yünler içine gömülüp de çekilen bir pıtrak gibi algıladım.” Allah şöyle buyurur: “ Haberin olsun biz onu sana kolaylaştırmıştık.”

Allah, Hazreti Musa’ya da aynı şeyi sorar. O, şöyle cevap verir: “ Kendimi kasabın diri diri yüzdüğü bir koyun gibi gördüm.”

AZRAİLLE KARŞI KARŞIYA KALAN İNSANIN HALLERİ

Efendimiz buyuruyor: “Herhangi biriniz varacağı yeri bilmedikçe, cennet ve cehennemdeki yerini görmedikçe, dünyadan ayrılmaz.” Başka bir sözlerinde,

“Mü’mine varacağı yer görterildiğinde, Allah’a kavuşmayı ister, Allah da ona kavuşmayı ister.” buyuruyorlar.

Hadis: “ Allah bir kulundan hoşnud olduğunda, ölüm meleğine; “Falancaya git, ruhunu bana getir, kendisini huzura kavuşturayım, onun ameli yeter, kendisini denedim ve istediğim yerde buldum” der. Bunun üzerine ölüm meleği yanında beşyüz melekle beraber yere iner, yanlarında gül desteleri ve zaferan kokuları vardır. Her biri yarı ayrı müjde verir. Yanlarında reyhanlar, ruhunun çıkmasını beklerler.

Şeytan bu manzarayı görünce ellerini başına götürüp çığlık atar. Askerleri kendilerine; “ne oldu beyimiz!?” derler. Şeytan, “Şu kula yapılan ikramları görmüyor musunuz? Siz neredeydiniz, bunu neden yoldan çıkarmadınız?” diye hayıflanarak sorar. Onlar da, “Biz onu yoldan çıkarmak için çok uğraştık ama o korunmuştu.” derler.

Hasan Basri Hazretleri diyor ki: “ Mü’min ancak Allah’a kavuştuğunda rahata erer. Huzuru Allah’a kavuşmasına bağlı bulunan kişinin ölüm günü sevinç, neşe, güvence, izzet ve şeref günüdür.”

Mevlana da, ölüm gününü düğün gecesi manasına “şeb-i arus” olarak isimlendirmişti.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Ölünün durumunu şu üç noktada belirleyin: Alnından terler sızdığı, gözlerinden yaşlar boşandığı ve dudakları kuruduğunda bunu Allah’ın kendisine rahmetinin indiğinin bir belirtisi sayın. Boğulan kişi gibi hırıltılar çıkardığı, rengi kıpkırmızı kesildiği ve dudakları paslandığında da bu Allah’ın ona azabının indiğinin bir belirtisidir.”

Ölüm sekeratında bulunana kelime-i tevhid telkin edilmeli,hayır konuşmalı.

Hadis: “Ölülerinize “Lâ ilâhe illallah”ı telkin ediniz. Çünkü bu kelime daha önceki günahları yok eder.”

“Ölünün yanında güzel sözler söyleyin. Çünkü ölünün yanında konuşulanlara melekler amin derler.

Ölüm anında da mutlaka Allah hakkında güzel düşünceler beslemeli:

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ölmek üzere olan bir gencin yanına varır. Kendini nasıl hissediyorsun der. Genç, Allah’tan ümitvarım ama günahlarımdan korkuyorum cevabını verir. Allah Resulü, “ böyle bir konumda kulda bu iki duygu birleşince, Allah o kula umduğunu verir ve o kulu korktuklarından emin kılar.” buyurur.

Efendimiz, son anlarında şöyle dua ediyordu: “ Allahım, beni affeyle, bana merhamet eyle ve beni Yüce Dost’a kavuştur.”